Thursday, December 2, 2010

Kendini Affetmek...

Herkesin mutlaka hayatinda çok sevdiği ve unatamadigi birisi ile yaşamış olduğu bir beraberligi olmuştur. Üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin, her ne kadar da hayatiniza devam ediyor olsaniz bile zaman zaman akliniza gelen düşündüğünüzde caninizi hala yakabilen yaşanmışları vardir herkesin.

Neden unutamiyoruz peki?  Onu çok sevdigimiz için mi ya da  bizi birakip gittiği için mi? Hayir!
Evet onu çok sevmiş olabiliriz, evet bizi ilk terk edip gittigi için ona karşi halen bir nefret olabilir içimizde ama HAYIR onu unutamamızın sebebi bunlar degildir! 

Unutamadik çünkü, onun bizi üzmesine müsaade ettik, bize kotu davranmasina, saygisizlik etmesine, kirmasina, ağlatmasına, kendimizi kötü hissettirmesine, yetersiz, eksik ve başarısız hissettirmesine izin verdik. Suçlu aslında onlar olmadi hiçbir zaman. Bizler olduk! 

Neden biliyor musunuz? Bizim gibiler kendinden önce hep başkalarını sever. Oysa kendimizi yeteri kadar sevebilseydik yaşadiklarımız bizi şu an hala avliyor olmazdı.

Düşünsenize neden biz onlari üzmeyi başaramadık? Cünkü biz onlarin bize yaşattıklarının hiçbirini yasatmadık. Suçlu olsak da olmaksak da hep özür dileyen taraf biz olduk.Alttan alan fedakar olan anlayışlı ve bağışlayıcı olan olduk. Neden? Çünkü onlara kendimizden daha çok değer verdik! İşte bizim en buyuk hatamiz bu oldu. Şu an unutamiyorsak tek sebebi hak etmediklerimizi yaşattıkları içindir. Fakat dedim ya suçlusu onlar değil biziz! 

Bir başkası_ her kim olursa olsun_ biz istemedikçe bizi üzemez, kıramaz, incitemez ve ağlatamaz en azından ağlatamamalı. Şu an mantıklı düşününce size de dogru gelmiyor mu okuduklarınız? O anlar da mantıklı davranamıyoruz ama mantıklı davranmayı düşünmeden önce yapılmasi gereken daha önemli bir şey var... 

Hep affeden biz olduk. Yalan mi? Affetmek bir erdemliktir tipki özür dilemesini bilmek gibi. Fakat affedilecek kişiyi doğru secmek gerek. Aslinda affedilmeyi hak eden çok daha onemli biri var. Kim mi? Tabiki de sizsiniz! Kendimizi affetmeyi başardigimiz an ınanın her sey çok daha farklı oluyor. Denediniz mi? En son ne için kendinizi affettiniz? 

Yaşanmışların, hayal kırıklıklarının tek suçlusu onlar değil! Biz onlari affettik ama kendimizi affetmeyi başaramadığımız için unutamıyoruz. Unutmayın biz müsaade etmedikçe kimse, onlar bile bizi üzemezler. Kendinizi affedin. Çünkü her ne yaşandıysa, biz izin verdiğimiz icin yasandi.... 

Bırakın başkalarını affetmeyi.... Kendimizi affedebilmeyi öğrenelim. İste o zaman geçmişinize bu kadar takılmayacaksınız...

Unutmadan hani bir atasözü vardir ya: 'Bir insanin kendi kendine ettigini bir baskasi edemezmiş' sanırım bu yazi için en guzel söz bu olsa gerek...

3 comments:

  1. Kendini affetmekle ilgili değil bence. Acılar da sevinçler gibi hayatın bir parçası. Sevinçleri kabul ettiğimiz gibi acıları da kabul etmiyor insanoğlu, etmek istemiyor. Acı çekmemizin nedeni kendimizi affedememekse yaşanan güzel günlerden mutluluk duymanın sebebi nedir o zaman?

    Sevinçleri doya doya yaşıyorsun bitiriyorsun ve geçip gittiğinde; bittiğinde arkanda hoş bir anı olarak kalıyorsa acılar da zamanında yaşanıp bitirilmeli. Evet bir zaman sonra arkada acı hatıralar bırakacak elbette ama hiçbir zaman acıtmayacak o ilk günkü gibi.

    Oysa üzerini kapatmaya çalışıyor pekçok kişi. Yokmuş, hiç olmamamış gibi davranmaya çalışıyor. Arada hatırına geldikçe yarayı azıcık kanatıp sonra tekrar üzerini kapatıyor. Oysa bırak bi irin çıksın dışarı. Mutlu olduğunda sevinç çığlıkları atıyorsan, kazıklandığında da pöyküre pöyküre ağlamasını bilmeli insan. Bi rahatlamalı...

    Bunu haketmiyoruz olayına da katılmıyorum.

    "Ben bunu hak edecek ne yaptım"

    Yaptın ya da yapmadın ama bunu söylerken insanoğlu ne düşünüyor, aklından ne geçiyor merak ediyorum. Hayattaki bütün mutluluklar kendinin olsun acıları en yakın arkadaşları mı çeksin. Oldu(!)

    Hayatı olduğu gibi kabul ettim ben. Sevinçleri kadar acıları da olduğunu biliyorum. Ve biliyorum nasıl ki sevinçler ve mutluluklar kalıcı değil şu hayatta, acılar ve üzüntüler de öyle geçip gidiyor...

    Hayat satranç oyunu gibi filan diyor pek çok kişi. Gerçekten öyle mi diye gittim satranç oynamayı öğrendim. İlk önceleri bütün taşlarımı korumaya çalıştım. Baktım bütün taşlarım duruyor ama ŞAH düşmüş. Sonra sonra ŞAH düşmesin diye önce piyonları, sonra kaleleri ve atları ardından filleri ve veziri heba etmeye başladım. En son ŞAH kaldı elimde dımdızlak.

    Bu sefer önden veziri verip Şah ve diğerlerini kurtarmaya çalıştım ama bu seferde en önemli kozumu en başta kaybettiğim için oyun ilerledikçe çaresiz kaldım ve sonunda iki önemli gerçeğin farkına vardım.

    1. Ne yaparsan yap sonunda o şahı birisi gelip düşürecek. Çünkü farklı bir taktikle yanaşacak. Siktir et yeni taktikleri hemen en kısa sürede öğren ve bir daha aynı şekilde yenilme. Duruma göre davranmasını öğren

    2. Satranç sadece bir oyundur. Hayattaki her boktan anlamsız manalar çıkartmamak gerekir.

    3. Ben iyi bir satranç oyuncusu değilmişim.

    4. Bazen aslında sandığından fazla ders çıkarabilirsin hayattan kendini asla sınırlama

    ReplyDelete
  2. Her kadın hayatının bir dönemini budist olarak yaşarmış bu da o durumlardan (:

    ReplyDelete
  3. pişştt axi yorumumu neden yayınlamıyorsun. küserim valla :P

    ReplyDelete